Ramazan, sadece bir ay değil, aynı zamanda kültür ve geleneklerin yaşandığı bir dönemdir. Her yıl olduğu gibi bu Ramazan'da da İstanbul'un tarih kokan sokaklarında, tezgahlar kuruldu ve tatlılar, hamur işleri, çeşitli iftar yemekleri yerini aldı. Ancak bu yıl, geleneksel bir hikaye, sadece bir lezzeti değil, aynı zamanda bir yaşam mücadelesini de beraberinde getiriyor. 92 yıldır her Ramazan'da kendine yer bulan bir tezgahta, işin özü olan kalfa, kendi elleriyle ürettiği ürünlerle hem geleneği yaşatıyor hem de bu dönemde işsiz kalmamak için mücadele veriyor.
Ramazan ayının gelmesiyle birlikte tezgahlar, tatlılar, pide ve köfteler ile dolup taşıyor. Her yıl olduğu gibi, kalfa ustası Ramazan’ın ilk gününden itibaren mezelerini hazırlamak, işretini kurmak için kollarını sıvıyor. Bu yıl 92. yılına giren bu gelenek, yalnızca bir iş değil, aynı zamanda toplumun hafızasında yaşayan bir kültür mirası. Kalfanın hayatı boyunca edindiği deneyimler ve ustasından devraldığı yöntemler, ona bu gelenekte nasıl var olacağını göstermiş. Ancak bu yıl özellikle dikkat çekici olan, kalfanın kendi ürünlerini yaptığıdır. Çeşitli tatlılar, baklavalar ve çörekler hazırlayan kalfa, kendi markasını yaratmak için birçok alternatif üretim yöntemi deniyor.
Türkiye'deki ekonomik dalgalanmalar ve belirsizlikler, özellikle küçük esnafı zor durumda bırakmaktadır. Ramazan ayının en yoğun dönemlerinde dükkanında satış yapmayı uman kalfalar, bu dönemi fırsata çevirmek için çaba gösteriyorlar. Kendi yaptığı ürünlerle, hem tezgahının raflarını dolduruyor hem de işini sürdürebilmek için bir yol buluyor. Kendi markasıyla hem geleneksel lezzetleri yaşatmak hem de yeni neslin ilgisini çekmek amacıyla çeşitli kampanyalar düzenlemeye hazırlanıyor. Böylece, hem kendine, hem de çevresindeki esnafa örnek oluşturarak işini sürdürmeye çalışıyor.
Her şeyin ötesinde, bu hikaye yalnızca bir iş kurma çabası değil; aynı zamanda insanların geleneksel tatlara ve alışkanlıklara ne kadar bağlı olduğunu göstermektedir. Kendi üretimini yapan kalfa, müşterilerine sadece lezzet sunmakla kalmıyor; aynı zamanda onları Ramazan'ın ruhuna, geleneklerin sıcaklığına ve dayanışmanın önemine davet ediyor.
Ramazan ayının gelmesi bir yenilenme, taze başlangıçlar ve umut vadediyor. Kalfası kendine olan inancı ve çalışkanlığı ile bu dönemdeki zorlukları aşma konusunda azimle çalışıyor. Tarihi bir tezgahın ardında, yüzyıllardır süregelen bir geleneği sürdürmek için maddi ve manevi birçok sözü bir araya getiriyor. Gelenekleri yaşatmanın sadece bir iş değil, toplumun kültürel hafızasını korumanın, yeniden canlandırmanın ve gelecek nesillere aktarmanın bir yolu olduğunun bilincinde.
Sonuç olarak, bu Ramazan, sadece bir ay değil; aynı zamanda geçmişle geleceği birleştiren bir köprü. Esnaf kalfasının kendi ürettiği lezzetleriyle Ramazan'ı kutlaması, kültürel bir mirası yaşatma çabasını yeniden canlandırıyor. 92 yıldır Ramazan geleneği bu yıl da sürüyor ve kalfa, geleneği korumanın ötesinde, kendine olan inancıyla da yürüyüşüne devam ediyor. Her lokmada tarih, emek ve özveri var; işte bu yüzden kalfanın öyküsü, sadece bir tat değil, her Ramazan'da yeniden canlanan bir yaşam öyküsü.