12 Ekim 2023 tarihinde CHP Milletvekili Özgür Özel, grup toplantısında muhalefete yönelik bir dizi açıklama yaparken saldırıya uğradı. Olay, Türkiye'nin siyasi atmosferinin ne denli gerilimli bir hal aldığını bir kez daha gözler önüne serdi. Fakat bu saldırının hemen arifesinde, sayısız kez dillendirilen tehditler ve uyarılar vardı. "Tehlike ben geliyorum" diyen seslerin göz ardı edilmesi, toplumda kaygıların artmasına neden oluyor. Bu durum, özgürlüklerin ve toplumun barış içinde bir arada yaşama arzusunun da büyük bir tehdit altında olduğunu kanıtlıyor.
Olayın hemen öncesinde, Özgür Özel Twitter hesabından yaptığı paylaşımlarda ve grup toplantılarında iktidar partisine ve destekçilerine yönelik ciddi eleştirilerde bulunmuştu. Bu bağlamda, Özel’e yönelik söylemlerin giderek sertleştiği gözlemleniyordu. Ancak asıl tehdit, sosyal medya platformlarında yayınlanan bazı içeriklerde belirgin bir şekilde ortaya çıkıyordu. Son zamanlarda sosyal medya üzerinden yapılan kışkırtıcı paylaşımlar ve aşırı milliyetçi söylemler, bir takım gruplar tarafından yükseltiliyordu. Bu durum, Özgür Özel’in şahsında muhalefetin hedef haline geldiğini gösteriyordu.
Ayrıca, basın yayın organlarında yer alan bazı haberler, bir takım kişilerin Özgür Özel’in konuşmalarına karşı oldukça agresif tepkiler verdiğini ortaya koymuştu. Bu tür tehditlerin yanı sıra, defalarca yapılan “Çizgi geçildi” ifadeleri ile muhalefete verilen açık mesajlar, muhalefetteki isimlerin güvenliği konusunda ciddi soru işaretleri doğuruyordu. Dolayısıyla, bu saldırının yanında birçok kesimin, bu yaşananları bir zincirleme olayın parçası olarak görmesi tesadüf değil. Tehlikenin, belirgin bir şekilde görünür olduğuna dair uyarılar, çoğu zaman göz ardı edildiği için toplumsal barışa yönelik büyük bir tehdit oluşturuyor.
Bu açıdan bakıldığında, Özgür Özel’e yönelik saldırının önlenebilir olup olmadığı tartışma konusu haline geliyor. Güvenlik güçlerinin, kamuoyunda tartışmalara yol açan bu tür söylemlere karşı sessiz kalması, sorumluluklarını yerine getirmediği anlamına mı geliyor? Saldırıdan önce muhalefet liderlerine ve temsilcilerine karşı maruz kaldıkları tehditler, somut bir şekilde yetkililere ulaştı mı? Eğer ulaştıysa, neden önlem alınmadı? Bu sorular, Türkiye’nin güvenlik yapısının ne denli güçlü olduğu tartışmalarını beraberinde getiriyor.
Bu saldırı, sadece bir bireye yönelik olmaktan öte, demokratik bir toplumun temel taşlarına saldırı olarak değerlendirilebilir. Özgür Özel’e yapılan saldırının ardından, muhalefetin yanında toplumun her kesiminin bu durum karşısında birlikte ses çıkarması, demokratik bir refleks niteliğinde olacaktır. Saldırganlık, sadece fiziki bir çatışma değil, aynı zamanda fikirlerin savaşını da içeriyor. Bu bağlamda, muhalefetin ve demokratik teamüllerin tüm kesimlerinin birleşerek bir ses vermesi, yalnızca Özgür Özel için değil, tüm muhalefet açısından da hayati önem taşıyor.
Özgür Özel’e yapılacak saldırıların, giderek artan bir normalleşme haline gelmesine izin vermemek, yalnızca muhalefet temsilcileri için değil, demokrasi, insan hakları ve özgürlükler için bir zorunluluk. Bu saldırı, gelecekte belirli muhalif figürlere yönelik tehlikelerin daha da artacağının göstergesi olabilir. Özgür Özel’in yaşadığı bu olay, bir uyanış çağrısı olarak değerlendirilmeli. Unutulmamalıdır ki, demokratik toplumlar sadece seçimlerdeki oy oranlarıyla değil, farklı görüşlere karşı duydukları saygı ve dayanışma ile yaşar ve gelişir.
Türkiye'nin siyasi tarihine dönüp bakıldığında, benzer olayların hiç de yabancı olmadığını görüyoruz. Siyasi figürlere yönelik tehditler, toplumda bir korku iklimi yaratmakta ve özgür düşüncenin önünü tıkamaktadır. Dolayısıyla, yalnızca Özgür Özel değil, tüm muhalefet ve tarafsız bireylerin güvenliğinin sağlanması artık bir gereklilik haline gelmiştir. Gelecekte benzer durumların yaşanmaması için, tüm kesimlerin ortak bir duruş sergilemesi şart. Her birey, siyasi kimliğinden bağımsız bir şekilde, herkesin düşüncelerine saygı duymalı ve demokratik bir yaşam için el birliğiyle mücadele etmelidir.
Özgür Özel’e yapılan saldırı, sadece onun güvenliğini tehdit etmekle kalmadı; aynı zamanda muhalefetin ve demokrasinin geleceği açısından büyük bir tehlike oluşturdu. Demokratik siyasetin güvencesi olan muhalefetin içindeki böyle saldırılar, ne yazık ki, siyasetteki kötüleşmeyi yansıtan bir tablo sunuyor. Tehlikelerin göz ardı edilmesi ise sadece muhalefet için değil, tüm toplum için bir tehdit unsuru teşkil ediyor. Umuyoruz ki bu tür olaylar, gelecekte engellenebilir ve toplumsal barış ve güven içinde bir arada yaşamaya yönelik adımlar atılabilir.